BİN YILLIK 28 ŞUBAT

BİN YILLIK 28 ŞUBAT



Bizim memlekette dinin yalnız adı vardı. Ancak yaşamak hakkı yoktu, yaşamak isteyenler için ise bir çok bahaneler ve engeller vardı.

Oysa bu topraklarda 1400 yıldır İslam dini dolu dolu yaşanırken son yüz yılda yıkılan hilafetle birlikte islamın önüne barıkatlar kurup sürekli zorlaştırmak ve yok etmek gayesiyle, hiç ara vermeden dinsizliğe doğru sürükleme gayretleri yaşanıyordu Türkiyede.. Tabiiki bu kendiliğinden gelişen bir hadise değildi, yüzyıllarca süren bir büyük medeniyetin bu kadar ayakta kalmasının tek sebebinin islami bir gerçekten kaynaklandığını iyi biliyorlardı.
O yüzden önce Cumhuriyetin ilk yıllarına gidelim ve Türkiye'ye islami açıdan nasıl bir rol biçilmek isteniyordu, Mustafa Armağanın uzunca yapmış olduğu araştırmalarından özetler ve başlık niteliğinde birkaç paragraf aktarmak istiyorum...
'LOZAN SONRASI YENİ BİR ÇAĞ AÇILACAK' Üzerinde Kral V. George'un 10 Ocak 1924 günü Avam Kamarası'na yaptığı belirtilen konuşmanın Türkiye'yi ilgilendiren paragrafında "Lozan onaylanır onaylanmaz yeni bir çağ açılacağı" söyleniyor.
"Şimdi birileri köpürecek, biliyorum. Ancak sakin olmalarında yarar var. Zira önemli bir kişisel tanıklık ile ilk defa burada yayınlanacak bir resmi belgeye göz atmadan karar vermeseler iyi olur derim."
İsmet Paşa ona 1. Dünya Savaşı'nda Macarlar ve Bulgarlar da bizim gibi yenildikleri halde bağımsızlıklarına Hıristiyan oldukları için dokunulmadığını, bizimse sırf Müslüman olduğumuz için bağımsızlığımızın ortadan kaldırıldığı cevabını verir: "Biz kendi kuvvetimizle bağımsızlığımızı kazansak bile Müslüman kaldıkça sömürgeci devletlerin ve bu arada özellikle İngilizlerin daima aleyhimize olacaklarını, bağımsızlığımızın daima tehlike altında kalacağını anlattı."
Yeterince açık değil mi? Böylece İsmet İnönü, Müslüman kimliğimizden uzaklaşma telkininin kendisine Lozan'da yapıldığını itiraf etmiş olur.

İngiliz Milli Arşivleri'nden (National Archives) bulduğum ve ilk kez burada yayınlanacak olan bir "gizli" belge, Lozan'ın Hilafetle bağlantısını net bir şekilde ortaya koyacak nitelikte. 10 Ocak 1924 tarihinde İngiltere Kralı V. George, Avam Kamarası'na yaptığı açış konuşmasında, Lozan'ı ilgilendiren bir kanun tasarısının derhal görüşülmek üzere Parlamentonun gündemine geleceğini belirtikten sonra şu çarpıcı cümleyi sarf eder:
"Bu tasarı kabul edilir edilmez Lozan Antlaşması onaylanmış olacak ve YENİ BİR ÇAĞ AÇILACAKTIR." (As soon as this Bill has been passed, the Treaty will be ratified, and a new era will open.) (CAB/23/46, s. 424)

Kral V. George, Lozan'ın kabul edilmesiyle İngiltere için "yeni bir çağ veya dönem" açılacağını söylerken ne demek istiyordu? Bu, Halifeden kurtuluşun bir tür müjdesi olarak yorumlanabilir mi? Net olarak bilmiyoruz. Ancak İngilizlerin, Lozan'ı onaylamak için Hilafetin kaldırılmasını bekledikleri ve Hilafetsiz bir dünyanın kendileri için "yeni bir çağ"ın açılması anlamına geleceğini düşündükleri açıktır.
(Mustafa Armağan)
•••

✒Devamındaki gayretler neticesinde, Türkiye Cumhuriyetini lâiklik yolunda büyük ve hızlı adımlarla millî egemenliğe dayalı çağdaş, LAİK bir devlet yönetimini gururla ve heyecanla kurmaya çalışmaktadır..
Laiklik derken:
İngilizlerin bu zorlamasıyla Halifeliğin kaldırılışı yetmiyor, islami yaşantının ve "müslüman kimliğin önüne geçilmesi" gerektiği için, adı laiklik olan o dinsizlik projesiesini hayata geçirmekle mümkün olacaktı, ve öyle oldu. Lâstik gibi istediğiniz tarafa çekilebilen türünden, onu yapma laikliğe aykırı bunu yapma laikliğe aykırı diye setler çekilip engeller konmasına müsait bir şeytan kurgusu olarak bakabiliriz..

Anayasa’da, 1928’de yapılan bir değişiklikle Türkiye Devleti’nin "din-i İslâmdır" maddesinin de kaldırılması, cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin yemin şeklinin yeniden düzenlenmesi, lâiklik yolunda aşılan büyük gelişmeler oldu.
Nihayet 5 Şubat 1937’de lâiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri olarak Anayasa’da yer aldı.
O dönemlerde mustafa Kemalin Laiklik adı altındaki yeni sisteme geçiş yıllarında (dinsizliği empoze etmek için) zaman zaman yapılan açıklamalardan bir örnekle:
"Ben, manevî miras olarak hiçbir âyet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.
Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar." (1933, Cumhuriyet Bayramı açılışında MUSTAFA KEMAL'ın bir konuşmasıdır.)

-Böyle bir mantık bakışıyla misakı milli sınırlarımız olan stratejik alanlarımızı tümüyle peşkeş çekmenin yanında, Müslüman bir milletin kendi inancını da pazarlık masasına koyarak, her yönüyle aczin ve teslimiyetin en kötü örneğini verdiler, sonrada lozan hezimetini bu millete zafer diye yutturdular..

Cumhuriyeti kurmasıyla övünen tek parti CHP döneminde Cumhuriyet devrimleri yasası kapsamına dolaylı olarak monte edilen Kuranın yasaklanması,
dini inançları yaşama özgürlüğüne ve giyim kuşam kültürüne karşı diziler halinde yasaklar kondu, ardından baskılar uygulanmaya başlandı. Zorbalıklar gün geçtikçe çoğalıyordu, yasaları ihlâl eden vatandaşların kimisine hapis cezası, kimisinide asılmasıyla yıllarca zulüm yaşatıldı bu millete..
İşte bunların üzerine koruyucu tedbir olarak birde laiklik yasasını çıkarmak suretiyle, zulmün kalıcı hale getirilmesi sağlanmış oldu.

"İSLAM ilerlemeye manidir.
Bu dinle yürünmez mahvoluruz. Ve bize de kimse ehemmiyet vermez.
Anayasadan İSLAM 'I silip HRİSTİYANLIĞI yazmalıyız" diyen MAHMUT ESAT BOZKURT CHP İZMİR MILLETVEKILİ gibi benzeri seslerin bir çok kişi tarafından yükseldiğine bu millet şahit oluyordu..

ÇOK PARTİLİ DÖNEM
Daha önceden Mustafa kemalin çok partili hayata geçilmesini sağlamak için emir vererek Fethi Okyara Serbest Fırkayı kurdurdu. Fakat uzun sürmedi, skandal bir kaç dinci yobaz kurgusu neticesiyle
partinin kapatılmasına sebep olmuştur. Adı menemen olayları olarak tarihe geçmiştir. İnönünün tezgâhladığı bir oyunu olduğu biliniyor..

Tekrar Fevzi çakmak 1948 de bir parti demesi yapıyor fakat Inönü tarafından benzeri engellemelerin işaretini alan Çakmak vaz geçiyor.
Ardindan Menderes Demokratik Partiyi kuruyor böylece istenilen çok parti'li hayata geçiliyor. Yıllarca tek partili CHP nin anti demokrat uygulamalardan zaten bizar olan bu millet tek çare olarak Menderesi büyük bir umutla iktidar yapıyor ve ne yazıkki on sene dayanabildi Menderes.

Yasaklanan Ezanı tekrar arapça okutması Menderesin ipini çekmek için yeterli bir bahaneydi. Tekrar hilafet günlerin geri dönmesinden korkan öncülüğünü CHP nin yaptığı o günkü darbeciler, farklı gerekçelerle yargılayıp menderesi idam ettiler, Allah rahmet eylesin..



Türkiyenin kurucuları ve devamındaki yönetim kadrolarının ekserisi köken olarak çok tartışılan farklı kimliklere sahip olduğuda bir aşikardır...!
Kurucu kadro olarak korumakla görevli oldukları laik Türkiyenin geleceğe matuf yönetecek kadrolarını'da ona göre dizayn ederek bu günki CHP'nin kodları o günden devlet kadrolarına büyük bir titizlikle oturtmuşlar.
Kendisi iktidarda olmasada, iktidarların ensesinde boza pişirecek kadar istihbari ve brokrasi gücüne ileri derecede sahiptir..

Bunlar ittifak ettikleri haçlıya hizmet etmeyen islami ve milliyetçi ideolojilere karşı toleransları hiç mi hiç yoktur. O yüzden iktidarları bir düdükle bir gecede al aşağı indirirler.. O yüzden Türkiyede CHP'nin onayı olmadan hiç bir darbe gerçekleşmez.

Asker erki, yargı erki, bazı akademisyenler, bazı meslek odaları ve asli olarak beslendikleri kaynakların başında gelen localar ve lobilerden oluşan beyaz adamlar, karar verici ana unsurlar olarak İstediklerini iktidar, istemediklerine de darbe yapıyorlardı..

Darbe öncesi, ön çalışmalar yapılır elbirliğiyle her beyanatlarında, kurdukları cümlenin içinde kuvvetli laiklik vurguları sonra talimatlar. Ekonomi muslukları sıkılır, ayak oyunları algı söylemleri yetmezse komplolar, basına verilen manipülatif haberlerle darbe için her şey yoluna girer. Geriye tek bir eylem kalır oda tanklarla geçit resmi yapılırdı televizyonlar tek merkezden yayın yaparak, bunlar bizi dinlemediler demokrasi, laiklik, Atatürk ilkeleri, biz ne yaptıysak siz halkımız için yaptık yoksa ülke karanlıklara doğru gidiyordu, son anda ülkeyi uçurumun kenarından kurtardık bunları sizin için yaptık sevgili vatandaşlarım diyen birilerini içimiz yanarak ağlamaklı dinlerdik..

Sabah kalktığında, ülke bir yirmi sene daha geriye gittiğinemi yanarsın.. Demokrasinin dumura uğradığınamı, omuzunda m-1 tüfeğiyle bir çift candarmanın seni durdurarak kimliğini çıkar ellerini başının üstüne koy lan dediğinemi yanarsın..
Allahın her günü darbe konseyinin bildirilerini dinlemekten bıktığınamı..

o kadar bazı satılmş hukukçu müsvettelerinin akşamdan yatıp sabaha kalktığında bir yasadan istifade edilerek sihirbaz gibi uyduruk hukuk uygulamaları bile gördük. Pervasızca sınırları aşarak artık özel hayatlara müdehale edilmeye başlanmıştı.
Yetmiyormuş gibi algı operasyonları tertiplendi günahsız insanlara tuzaklar kuruldu insanların hayatları karartıldı.
Hayatın baharında geleceğe bir umutla küçük bir pencerecik olsun açmak isteyen nice gencin bunalımına sebebiyet verildi o uygulamarla.
Vel hasıl çok canlar yandı çok insanın hakları ellerinden alınarak, çığ gibi büyüyen yığınlar halınde maduriyetler oluşturuldu.
Refah yol iktidarına Ordu, Yargı,Tüsiad, bunların siyasi ayağı Chp ve günün cumhurbaşkanı Demireldi.!!!
Bunlara sözcülük yapan Basın ve entelllektüel aydın geçinen, İlim bilim dünyası olmak üzere bu toprağın insanına yabancı ne kadar hain kripto varsa işbirliği içinde hep beraber "bin yılı hedefleyen bir 28 şubat" projesini uygulamalı olarak hayata geçirdiler..

Zulüm payidar olmaz!

Oysa bir şeyin hesabını iyi yapamadılar Sindirilmiş zannettikler bu asil Milletin 90 senedir bu zulüm'e yeter artık diyerek ayağa kalkıp kükreyeceğini bir gün inisiyatifi ele alacağını bilemediler.

Bir dönüm noktasıydı (14 Ağustos 2001 Ak parti) Yeni bir çığır açılıyor işte tam bu Milletin sesiydi o yürüyüş'ki yılların adaletsizce ezilmiş horlanmış her zaman hakları gaspedilmiş ama! sokağa çıkmamış eline silah almamış halis temiz safkan gerçek bir Milletin ayak sesleriydi o kutlu yürüyüş.
Elbette kendiliğinden olmadı o kutlu yürüyüş. Anadolunun bağrından koparak çıkagelen şanlı atalarını aratmayan bir yiğit; Dünya mazlumlarının sesi olan Cihanşümul bir lider "Recep Tayyip Erdoğan"ı lutfetti yüce Rabbim bu Millete. Hamdolsun
Yüz yıldır bu Millete sömürgeliği layik görerek antidemokratik ihanetlerlerle ayar çekip küresel güçlere hizmet eden hainler bu yeni referandumla tarihe gömülecektir.

Ve..
Yüz yılı boşa gitmiş bu Vatanın şanlı tarihimizde olduğu gibi, gelişmiş ülkelerin önünde büyük Türkiye olarak tekrar yerini alacaktır İnşaallah
Son kez 28 Şubat yıldönümünü yüzüne gözüne bulaştıran Doğan gurubu, hala o günki fabrika ayarlarında kalmış olmalıki; o yedi sorunun cevabını yargıda kendisinin vereceğine akıl erdirememiş.

Cumhuriyeti kuran zevatın ekseriyetinin selanik yahudisi olduğu, en iyi halli olanların Türk müslüman ama mason olduğuna dair bilgiler mevcuttur..

Şefik Karakelle